İSO Nisan Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda “Küresel Ticaret Gerilimlerinin Gölgesinde Türkiye Sanayisi: Riskler ve Stratejik Seçenekler” Konuşuldu

  • Meclis Konuşması
nisan_manset_01

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisinin nisan ayı olağan toplantısı “Küresel Ticaret Gerilimlerinin Gölgesinde Türkiye Sanayisi: Riskler ve Stratejik Seçenekler” ana gündemi ile Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonunda gerçekleştirildi. İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz’ın başkanlık ettiği, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıya İSO Yönetim Kurulu Üyeleri, İSO Meclis Üyeleri katıldı.

Basın mensuplarının da takip ettiği nisan ayı Meclis toplantısında İSO Stratejik Dönüşüm Merkezi Danışmanı ve Future Ally Kurucu Ortağı İdil Özdoğan’ın moderatörlüğünde; Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Türkiye - ABD İş Konseyi Başkanı Murat Özyeğin, İş Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Şant Manukyan ve Koç Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (KUASIA) Direktörü Doç. Dr. Burak Gürel’in konuşmacı olarak yer aldığı bir panel de düzenlendi.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Meclis konuşmasında yaptığı konuşmada, “Dünyada pazarlık siyaseti öne çıktı. Türkiye’nin ekonomik gücünün yanına bile yaklaşamayan bazı ülkeler maalesef AB’ye vizesiz seyahat ediyor. ABD pazarındaki fırsatlar, AB ile Gümrük Birliği ve vize gibi sorunları kalıcı olarak çözüme kavuşturmak için köklü bir müzakere kültürüne sahip Türk iş dünyası olarak bizlerin, yapılacak tüm pazarlıklarda masada yer alması gerekiyor” dedi.


İSO Meclis Başkanı
Ender Yılmaz

İSO nisan ayı olağan Meclis toplantısı, İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz tarafından açıldı. Yılmaz, ana gündem maddesine ilişkin yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Dünya genelindeki ekonomik dengeler, sektörlerin adaptasyon kapasitesine göre yeniden şekilleniyor. Örneğin, teknoloji ve enerji gibi stratejik sektörlerde rekabet üstünlüğünü korumak, ekonomik görünümü belirleyecek en önemli faktörlerden biri haline gelmeye başladı. ABD-Çin arasında yaşanılan ticaret gerilimi, Ukrayna-Rusya savaşı ve “friend-shoring” dediğiniz (dost ülkelerle tedarik) gibi kavramlar, küresel tedarik zincirlerini yeniden yapılandırıyor. Trump'ın uygulamaya çalıştığı gümrük tarifeleri ve genel ticaret politikası, küresel ekonomide, ‘küreselleşme’ diye isimlendirdiğimiz gümrük duvarlarının kaldırıldığı, sermaye ve ticari malların serbest dolaşımına dayalı ekonomik düzende köklü bir değişim yaratmaya başlayacağı görünüyor.

Sonuçta korumacı politikalar, tedarik zincirlerini parçalarken, enflasyon ve işsizlik gölgesinde bir belirsizliğin hâkim olması ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar ve krizleri meydana çıkaracak gibi gözüküyor. Jeopolitik gerilimler Türkiye’nin Batı ile Doğu arasındaki denge politikası, ticaret anlaşmalarında ikili baskılara yol açabilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada ekonomik bloklaşma, ülkeleri geleneksel ortaklıkların ötesinde yeni ittifaklar kurmaya da zorlayacak. Bu durum hem Avrupa hem de Asya ile bağları olan ülkemiz için birçok risk ve fırsatlarda barındırıyor. Ülkemiz sanayisinin karşılaştığı tedarik zinciri kırılganlıkları ithal hammaddeye bağımlı olan sektörlerimizi doğrudan etkiliyor.


İSO Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Bahçıvan

Ana gündem maddesine ilişkin görüşlerini paylaşmasının ardından İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz, gündeme dair konuşmasının ardından açılış konuşmasını gerçekleştirmek üzere İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ı kürsüye davet etti. Bahçıvan, 23 Nisan’da İstanbul’un Silivri ilçesi açıklarında Marmara Denizinde meydana gelen 6,2 şiddetindeki depreme değindi. “Beklenen İstanbul depreminin küçük bir simülasyonunu yaşadık” ifadesini kullanan İSO Başkanı Bahçıvan, şöyle konuştu:

“Artık herkes İstanbul’un deprem gerçeğinin farkında olmalıdır. Deprem sadece depremin hissedildiği günlerin konusu olmamalıdır. Depremlerin oluşumunu önleyemeyeceğimize göre, tek çaremiz can kayıplarını ve her biri büyük bir ekonomik değer olan endüstriyel tesislerimizde ortaya çıkabilecek hasarları azaltabilecek önlemleri önceden almak olmalıdır. İstanbul’da Türkiye sanayi üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı gerçekleşmektedir. Her şeyden önce İstanbul’daki sanayi tesislerinin depreme dayanıklılık durumunu ortaya koyacak bir envanter çalışmasına acilen ihtiyacımız var. Bu nedenle artık İstanbul’daki tüm sanayi tesislerinin bir check-up’ının yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Kentsel dönüşüme benzer bir ‘sanayi dönüşümü’ projesinin de süratle hayata geçirilmesi artık çok kritik ve elzem hale gelmiştir. Teknolojik ilerlemeler sonucu oluşan yeni güçlendirme teknikleri de akademik bir altyapı ile desteklenerek güçlendirme mevzuatımıza girmelidir. İSO olarak Afet Yönetimi Şubemiz öncülüğünde başta deprem olmak üzere sanayi tesislerimizi afetlere dayanıklı hale getirmek için başlattığımız çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”

Orta Doğu’daki çatışma ve istikrarsızlıktan ABD Başkanı Trump’ın ilan ettiği ticaret savaşlarına kadar dünyanın çalkantılı bir dönemin içinden geçtiğini ve küresel ticaretin ciddi risk altında olduğunu belirten Bahçıvan, “IMF baş ekonomistinin geçtiğimiz günlerde vurguladığı gibi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1945 yılında kurulmuş olan 80 yıllık küresel sistem sıfırlanıyor ve yeni bir döneme giriyoruz. Henüz şekillenmeyen, tehlikeli, riskli ve öngörülemeyen bir ara dönemden geçiyoruz. Gidişat çok hızlı ve sarsıcı. Bizleri riskler kadar bazı fırsat ve avantajlar da bekliyor” ifadelerini kullandı.

Dünyada yaşananların basit bir ticaret geriliminden ibaret olmadığını, iki küresel gücün, ABD ve Çin’in hegemonya savaşına tanık olduklarını da değinen Bahçıvan, “ABD’nin Çin ürünlerine darbe vurması ve diğer ülkeleri Çin’i izole etmeye zorlaması, küresel değer zincirlerinde büyük değişiklikleri tetikleyecek. Ülkeler yeni yatırımları kendisine çekmek için büyük bir rekabet içerisinde olacaklar. Türkiye de kendisini buna hazırlamak durumunda” dedi.

Konuşmasında Türk iş dünyasının en önemli ticaret partneri olan Avrupa Birliği ile yaşanılan artık kangren halini alan vize krizine değinen Bahçıvan, özetle şunları söyledi:

“Küresel ticaret sisteminin alt üst olduğu ve tüm dünyada pazarlık siyasetinin öne çıkacağı bir dönemde bu konu artık ertelenemez bir hal aldı. AB Türkiye için çok önemli bir ihracat pazarı olmakla beraber, Türkiye de AB için beşinci büyük ihracat pazarı. Ancak, Türkiye’nin bu ekonomik gücünün yanına bile yaklaşamayan bazı ülkeler maalesef AB’ye vizesiz seyahat ederken; AB ile 30 yıllık bir gümrük birliği bulunan ülkemizin vatandaşları, vize alabilmek için aylarca beklemek zorunda kalıyor.

Artık hem ABD pazarında oluşabilecek fırsatları değerlendirmek hem de başta vize sorunu olmak üzere, AB ile Gümrük Birliği, Serbest Ticaret Anlaşmaları gibi tüm konularda yaşanmakta olan sorunları kalıcı olarak çözüme kavuşturabilmek için çok daha güçlü bir müzakere süreci yürütmek zorundayız. Bizler halihazırda köklü bir müzakere kültürünün içinden gelen iş dünyası temsilcileri olarak bu işi zaten yıllardır adeta doğal bir refleks olarak hayatımızın farklı dönemlerinde yapmaktayız. Bu nedenle, iş dünyasının, sanayicilerimizin ve ihracatçılarımızın bu süreçte yapılacak tüm pazarlıklarda güçlü bir şekilde masada yer alması gerekiyor.”

İSO olarak Orta Vadeli Program’a (OVP) olan güveni ve inancı her fırsatta, güçlü ve samimi bir şekilde dile getirdiklerini, “finansal istikrar” konusunda, OVP hedeflerini, kararlarını ve uygulamalarını çok önemli bir referans olarak aldıklarını ve süreç acılı olsa da adım adım hedefe uygun bir istikamette ilerleme yolunda olunduğunu vurgulayan Bahçıvan, şu hususları vurguladı:

“Fakat son haftalarda yaşadıklarımızı değerlendirmemiz gerekirse; son gelişmeler bizi başladığımız noktaya getirmese bile; ne yazık ki tüm reel sektörde programın hedeflerinden uzaklaşılan bir noktaya doğru gelindiği endişesini oluşturmaya başladı. Döviz kuru üzerindeki tedirginliği ortadan kaldırmak amacıyla, çok ciddi emeklerle, fedakarlıklarla elde edilebilmiş olan rezervleri daha fazla kaybetmemek ve tekrar toparlayabilmek adına alınan önlemleri izlemekteyiz. Çünkü başta faiz artırma ve para piyasalarındaki sıkılaşma olmak üzere alınan son önlemler; son bir buçuk yıldır büyük bir özveri içerisinde, OVP’nin yaratacağı finansal istikrara olan inanç ve sabırla çalışmakta olan sanayi sektörümüz üzerinde yeniden ve ne kadar süreceği de tam belli olmayan yeni bir stres birikimi ve dayanması zor yeni bir süreç yelpazesi açmış bulunmaktadır.

Özellikle geçen cuma günü önemli derecelendirme kuruluşlarından S&P'nin yaptığı açıklamada belirtilen noktalar önemlidir. Rating notumuzda istikrarlı bir iyileşme beklenirken, son açıklamada mevcut notumuzu korumamızın bile riske girebileceği uyarısı gelmesi dikkat çekici. Ülkemizin enflasyonla mücadelesinden asla ve asla taviz verme lüksü yoktur. Ama bunu söylerken, enflasyonla mücadele konusundaki en ağır sorumluluğun yüklenmiş olduğu sanayi sektörünün; sorumlusu olmadığı ve hak etmediği böylesine yüklü bedelleri ödemesi noktasındaki kapasitesinin de sınırının da sonuna geldiğinin her kesim tarafından iyi bilinmesi gerekiyor. Özellikle emek yoğun sektörlerimizin kaderlerine terk edilmemesi, bu sektörlerimizin yıllar içinde edindiği üretim kültürünün hasar görmemesi konusunda dikkatli ve özenli davranılmalı.”

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, nisan ayı Meclis toplantının ana gündem maddesine ilişkin konuşmasında tüm çalışanların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü de kutlayarak “Üretim hayatımızın tüm tarafları açısından, ekonomimiz ve toplumumuzun refahı için; çalışma barışı ve uyumu büyük bir önem taşıyor. Çalışanlar ile işverenler arasındaki iş birliği ve diyalog hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Büyük değişikliklerin yaşandığı bu çağda buna her zamankinden daha fazla önem vermeliyiz” ifadelerini kullandı.


İSO Stratejik Dönüşüm
Merkezi Danışmanı ve
Future Ally Kurucu Ortağı
İdil Özdoğan

Yapılan açılış konuşmalarının ardından İSO nisan ayı olağan Meclis toplantısı, İSO Stratejik Dönüşüm Merkezi Danışmanı ve Future Ally Kurucu Ortağı İdil Özdoğan’ın moderatörlüğünde düzenlenen panel ile devam etti. Özdoğan, panelin açılışında yaptığı kısa girizgahta şunları aktardı:

“Bugün biz değişim sürecini bir “bağımsız araç değişimi” olarak yaşıyoruz. Ancak burada asıl önemli olan, Amerika Birleşik Devletleri'nin değiştirmek istediği tek şeyin ticaret politikası ya da ticaret rejimi olmadığını kavramaktır. Örneğin; değer zincirinin baştan yapılandırılması, fiyatların içeride kontrol altına alınması ve kamu kararlarının bu yeni yapılanma ile şekillenmesi gibi birçok unsur bu sürecin bir parçasıdır. Dış ticarette doların değer kaybı ile birlikte yeni bir rekabetçilik anlayışına şahit oluyoruz. Aynı zamanda düşük faiz oranlarıyla borçların yeniden yapılandırılması da bu süreçte dikkat çeken gelişmeler arasında yer alıyor. Bu değişimlerin her biri, küresel ticarette yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.”


İş Yatırım Genel Müdür Yardımcısı
Şant Manukyan

İş Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Şant Manukyan, panelde yaptığı konuşmasında şöyle konuştu:

“Amerika artık açıkça diyor ki: Bizimle hareket ederseniz güvenlik şemsiyemiz altında kalırsınız, Amerikan teknolojisine erişiminiz olur ve pazarımız size açık kalır. Aksi halde IMF'den, Dünya Ticaret Örgütü'nden ve küresel finansal ağlardan çekiliriz. Bu sadece ticaret savaşı değil; kontrollü kaotik bir yeniden yapılanma süreci. Ülkeler taraf seçmek zorunda kalıyor; çünkü artık ‘her iki tarafla da anlaşırım’ deme lüksü sona eriyor. Avrupa dahil birçok aktör ise hâlâ pozisyon almak yerine bekle-gör politikasında. Ancak Amerikan tarafı bu yaklaşımı artık kabul etmiyor.”


Türkiye - ABD İş Konseyi
Başkanı Murat Özyeğin

Türkiye - ABD İş Konseyi Başkanı Murat Özyeğin, konuşmasında şunlara değindi:

“Bu tablo içerisinde Türkiye için birçok risk olduğu kadar ciddi fırsatlar da var. ABD ile ticaret temaslarımız artarken, doğrudan hedef ülke konumunda olmamamız stratejik bir avantaj sağlıyor. Özellikle tekstil, mobilya, bisiklet gibi sektörlerde üretim kapasitemizi Amerikan alıcılarına göstermeliyiz. ABD Büyükelçiliği şimdiden bu süreci yakından izliyor. Ayrıca Diyarbakır’da imzalanan fracking anlaşması gibi gelişmeler, enerji alanında yeni iş birliklerinin habercisi olabilir. Ancak bu ortamda aceleci adımlardan kaçınmalı, rekabetçi olduğumuz alanları analiz ederek uzun vadeli konumlanmamızı sağlamalıyız. Tarifelerle kazanılan pazarlar, gevşeme anında kaybedilebilir; bu nedenle sübvansiyon ve ceza odaklı gelişim yerine yapısal güçlenmeye odaklanmalıyız.”


Koç Üniversitesi Asya Çalışmaları
Uygulama ve Araştırma Merkezi
(KUASIA) Direktörü
Doç. Dr. Burak Gürel

Koç Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (KUASIA) Direktörü Doç. Dr. Burak Gürel de paneldeki konuşmasında özetle şu şekilde konuştu:

“Amerika, 1945’ten bu yana uluslararası rezerv para olan doları basma tekeline sahip olduğu için, karşılığında mal üretmeden ve satmadan trilyonlarca dolarlık ithalatı finanse edebiliyor. Bu durum, ‘senyoraj avantajı’ sayesinde ABD ekonomisine görünmeyen ama çok güçlü bir kaldıraç sağlıyor. BRICS ülkeleri ekonomik olarak yükselse de, rezerv para statüsüne sahip olmadıkları için, milli gelirlerinin bir kısmını dolaylı yoldan G7 ülkelerine aktarmış oluyorlar. Çin gibi ülkeler bu sistemde ciddi yapısal sınırlamalarla karşılaşırken, ABD ise küresel ticaretteki açığına rağmen kayıpta değil; aksine sistemin kurucu gücü olarak kazançlı bir pozisyonu sürdürüyor. Nitekim son dönemde BRICS’in ekonomik gücündeki artışa rağmen, küresel finansal egemenliğin hâlâ G7’nin elinde olduğu vurgulanıyor.”

Düzenlenen panelin ardından İSO nisan ayı olağan Meclis toplantısı, İSO Meclis Üyeleri’nin ana gündem maddesine ilişkin görüş ve yorumlarını paylaşmalarıyla devam etti. İSO Meclis Üyeleri’nin ana gündem maddesine ilişkin panelistlere yönelttiği soruların yanıtlandığı soru-cevap bölümünün ardından toplantı sona erdi.