İSO, 70 Yıldır Sanayinin Hizmetinde

  • Arşiv

1920’li yıllar, genç bir cumhuriyet olarak harf, eğitim, kıyafet ve hukuk ile birlikte ekonomik anlamda da yüzümüzü Batı’ya çevirdiğimiz zor yıllardı. Çok uzun, zahmetli ve ağır bir savaştan çıkılmıştı. Hem beşeri hem de ekonomik sermaye açısından yoksullukla büyük bir mücadele başlamıştı. İzmir İktisat Kongresi’nde altı çizildiği gibi Kurtuluş Savaşı ekonomik kalkınma ile taçlandırılmalıydı. Bu kongre sonrasında kendi ununu, şekerini, tuzunu, tütününü üreten bir ülke olmakla yetinmedik. Türkiye’yi tarım ülkesi sınıfında gören gelişmiş ülkelere inat ağır sanayimizi de kurmak için canla başla çalıştık. 

Araya giren İkinci Dünya Savaşı, 1930’larda başlayan bu hamleye uzun süre sekte vursa da 1950’ler ile sanayi atılımımız yeniden hız kazandı. İSO, sanayileşme isteklerinin yeniden alevlendiği, bir toplu iğne fabrikasının kurulmasının dahi toplumda büyük coşkuyla karşılandığı o yıllarda, 1952 yılında kuruldu. Bunca sıkıntının ortasında sanayicinin sorunlarını istişare edebileceği, tartışacağı ve ilgili mercilere aktararak çözüm bulabileceği bir çatıya ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaçtan hareketle, 750 öncü sanayicinin girişimiyle, bundan 70 yıl önce Eminönü’ndeki Vakıf Han’a İstanbul Sanayi Odası’nın ilk tabelası asıldı. 

1960’lı yıllara gelindiğinde ağır demir çelik sanayi fabrikalarının bacaları tütmeye başlamıştı. Kısa sürede sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin de sanayisinde söz sahibi olan İSO, o günlerden beri sanayinin, üretimin ve Türkiye’nin gelişmesinin hep önünü açmaya çalışan, sorumlu bir sivil toplum kuruluşu olarak varlığını sürdürdü ve bu yıl 70. yaşını gururla kutluyor.

70 yıldır İSO’nun yönetimindeki isimler değişse de her yönetimin vizyonu Türkiye için pozitif gerçekçiliği esas alan bir yaklaşımı oldu. Bu süreçte saygıyla yad ettiğim, her biri birbirinden değerli izler bırakan başkanlar gelip geçti İSO’nun yönetim kademesinden. Ama hepsi şu ortak vizyonda birdi: Türkiye’nin geleceği sanayidedir, üretimdedir; çünkü sanayiciler olarak biliyoruz ki ancak üretiyorsak varız ve ancak üretirsek var olacağız. Gerçek refahı ve mutluluğu da tükettiğimizde yani kullandığımızda değil, ancak ürettiğimizde yakalayabiliriz.

Bu nedenle 70 yıldır olduğu gibi bugün de sanayiden ve sanayileşmeden asla vazgeçmeyeceğimizi söylüyoruz. İstikrarlı, sürdürülebilir ve güçlü bir ekonomik büyümenin anahtarının sanayide saklı olduğunu her fırsatta hatırlatıyoruz. Nitelikli, katma değer üretebilen ve ihracata dayalı büyüyebilen sanayinin güçlü bir ekonomi demek olduğunu; daha çok sanayinin, daha çok istihdam, daha çok aş, daha çok iş demek olduğunu söylüyoruz. 

Ülkemizin ancak alın teriyle, sabırla ve azimle üretim yapan insanlarla birlikte umudunu büyütebileceğini anlatmaya çalışıyoruz. 

Sanayiciler olarak 70 yıldır bu duygular eşliğinde üretimde çağı yakalamanın ve en yeni üretim tekniklerini uygulamanın çabası içindeyiz. Bugün de dünya yepyeni bir sanayi dönüşümünün eşiğinde duruyor. Teknolojide yaşanan gelişmeler sayesinde artık daha küçük bir dünyada yaşıyoruz. Sanayide de rekabet çok daha çetin bir hale geldi. Sanayileşmiş Batılı ülkeler artık sadece sermaye, işgücü ve hammadde gibi geleneksel rekabet unsurlarıyla yarışta öne geçemiyor. Üretim anlayışında da köklü bir değişim yaşanıyor. Üretim artık sadece hammaddelerin ürüne dönüştürülmesi süreci anlamına gelmiyor. Bugün merkezinde fiziksel üretimin bulunduğu çok daha geniş kapsamlı değer zincirleri söz konusu. 

Yeni üretim çağına çevik, yaygın ağa sahip, bilgiyi ve analiz sistemlerini ustalıkla kullanabilen, farklı küresel piyasalara ürün ve hizmet sunabilen yetenekli çalışanlar ve akıllı makinelerden yararlanan şirketler damga vuracak. Gelecekte de ülkeler katma değerli istihdam yaratmak ve küresel çaptaki üretim ve inovasyon ekosistemlerine liderlik edebilmek için yarışmaya devam edecek. Bu dönemin en büyük dönüştürücü gücü hiç kuşkusuz teknoloji. Daha birkaç yıl önce hayal bile edemeyeceğiz teknolojik gelişmelere tanık oluyoruz.

Dünya değişirken biz bu değişimin neresinde olacağız? Hiç şüphe yok ki Türkiye’nin de yeni nesil sanayi anlayışını benimsemesi ve bu doğrultuda bir dönüşüme kendini hazırlaması gerekecek. İSO olarak 70 yıldır olduğu gibi bugün ve gelecekte de sanayimizin bu dönüşümü doğru ve ülkemiz açısından en verimli şekilde yapabilmesinin rehberi olmayı amaçlıyoruz. 

Bugün tüm dünyada üretim ekonomisi yeniden önem kazanıyor, bu nedenle Türkiye’nin de yeni ekonomi vizyonunda üretim bulunmalı ve yeni yol haritasını üretim ekonomisi çizmeli. Yeni üretim anlayışı yüksek katma değerli, ileri teknolojiye dayalı, verimli, çevreye duyarlı, dışa bağımlılığı azaltan, güvenli ve sürdürülebilir üretimi esas almalı. Geleceğimizin olmazsa olmazı küresel düzeyde rekabet gücünü artırmış bir Türkiye’dir ve bu noktada İSO elini taşın altına koyan tüm kurum ve kuruluşlarla istişare içinde, yıllardır olduğu gibi uyumlu bir paydaş olmaya devam edecektir.

İSO olarak geleceğe üretimin olmadığı bir miras bırakma hakkımız olmadığına inanıyoruz. Bizler gibi gelecek nesillerin de aynı kaynaklardan aynı şekilde yararlanma hakkı var, ancak dünyadaki kaynaklar hızla tükeniyor. Bu nedenle sürdürülebilir bir gelecek, sürdürülebilir bir çevre ve sürdürülebilir bir üretim yapısı her zamankinden daha kritik. Sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluğun temelinde ise sanayi şirketleri yatıyor. Bugünün zenginliklerini geleceğe taşıyacak olan ancak çevreye duyarlı üretim yapan, yaşam kalitesini artırmaya, refahı nesiller boyu sürdürülebilir kılmaya öncelik veren sanayi kuruluşları olacaktır.

Bir ülkenin beşeri sermayesinin en verimli kullanılabildiği alanların başında sanayi ve sanayicilik geliyor. Nitelikli insan gücünü geliştirebilen, bu gücü dünyadan kendisine çekebilen ve ekonomisine kazandırabilen ülkeler dünya ekonomisinde öne çıkıyor. Ekonomilerde insan odaklı bir dönüşümün anahtarı üretim kültüründe yatıyor. Türkiye’de, son 30 yıldır ne yazık ki ekonomi üretimden gitgide uzaklaştı ve tüketim kültürü öne geçti. Günümüzdeki toplumsal statüler bile tüketilen nesneler üzerinden tanımlanıyor. Bu noktada üretim kültürünün yeniden gündeme gelmesi için bizden sonra bayrağı devralacak genç kuşaklara üretim aşkının aktarılması büyük bir önem taşıyor. 

Ne yazık ki Türkiye’nin bugünkü eğitim sistemi de bütünsel olarak üretim kültürüne uzak düşüyor. Eğitimde üretimi merkeze alan ve insanın üretici yönünü öne çıkaran bir anlayış geliştirilmeli ve eğitim müfredatları bu doğrultuda düzenlenmelidir. Meslek Liseleri ve Meslek Yüksek Okullarının itibarı artırılmalı, bu kurumlar yeniden yapılandırılmalıdır. 

Biz İSO olarak Milli Eğitim Bakanlığımız iş birliğinde, bu noktada belki de son yılların en verimli projelerinden biri olan Mesleki Eğitim ve İşbirliği Protokolü’nü (MEİP) imzaladık ve son üç yıldır geleceğimiz adına önemli projelere hizmet ettik, etmeye de devam ediyoruz. Destekçisi olduğumuz 45 meslek lisemizdeki eğitimin niteliğinden eğitmenlerin eğitimine kadar birçok alanda projeler geliştirerek meslek liselerimizi eski saygın günlerine döndürmek için çabalıyoruz. Üretim kültürünü özümsemiş nitelikli insanlardan oluşan nesiller yetiştirmenin, eğitim sisteminin çağın ihtiyaçlarına cevap veren bir sistem olmasından geçtiğine inanıyoruz. Bu kapsamda sadece eğitimde değil, sanayinin ilgi alanına giren her konuda elimizi taşın altına sokarak 70 yıldır olduğu gibi bugün ve gelecekte de Türkiye için çalışmaya devam edeceğiz.

750 öncü sanayicinin girişimiyle başlayan ve bugün Türkiye sanayisinin en güçlü temsilcilerinden biri haline gelmiş olan İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin ve bizden sonraki kuşakların geleceği için sürdürülebilir, katma değerli, çevreye duyarlı, yeniliklere açık ve katılımcı üretim anlayışını savunmaya ve bu konuda sanayicilerine destek olmaya sürdürecek. Bugüne gelmemizde desteği alan tüm üyelerimizin 70. yılını kutluyor, nice yıllarda buluşmayı diliyorum.

Erdal Bahçıvan
İstanbul Sanayi Odası
Yönetim Kurulu Başkanı