İSO’nun Ocak Meclisi’nde Küresel İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Konuşuldu

  • Diğer Haberler
ocak-meclis-03

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) ocak ayı Meclis toplantısı, 27 Ocak 2021 tarihinde video konferans yöntemiyle yapıldı. İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay’ın başkanlığında yapılan İSO Meclisi’nin ana gündem maddesi “Küresel İklim Değişikliği ve Ekolojik Kriz Sinyalleri Karşısında Sürdürülebilirliğin Ülkemiz Ekonomisi ve Kalkınma Planları Açısından Önemi” oldu. Toplantıya Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun konuk olarak katıldı.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclisi’nde yaptığı konuşmada Covid-19 salgını döneminde emisyon değerlerinin son 12 yıldan beri ilk kez yüzde 5 düştüğüne dikkat çekerek “Bu düşüş nitelikli bir dönüşümden değil ekonominin durma noktasına gelmesinden kaynaklanıyor. Düşük karbonlu stratejiler, ekonomik daralmaya karşı sunulacak teşvik paketlerinin merkezinde yer almazsa çevresel tahribat devam edecek” dedi. 

İSO Başkanı Bahçıvan yaptığı konuşmada dünyada son 20 yıldaki doğal afetlerin yüzde 90’ının iklimle ilgili olduğunu belirtti ve “1,23 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan afetler yaklaşık 3 trilyon dolarlık ekonomik kayba yol açtı. İklim değişikliğine kalkınma anlayışında yer vermeyen ülkeler, rekabette kaybedecek. Yeni dönemde; ticaretin kurallarını sürdürülebilir üretim, tedarik ve lojistik belirleyecek” dedi. 


İSO Meclis Başkanı
Zeynep Bodur Okyay

Ocak ayı Meclis toplantısı İSO Meclis Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından açıldı. Okyay toplantıda gündeme ilişkin kısa bir konuşma yaparak şunları söyledi: 

“Bu, İstanbul Sanayi Odası’nda, iklim değişikliği ve beraberinde getirdiklerini konuştuğumuz ilk toplantı değil, son toplantı da olmayacak gibi. Sadece bilgi edindiğimiz bir sürecin olmasının ötesinde acil önlemler almamız gerekiyor. Dünya Ekonomik Forumu, G20 gibi oluşumlarda artık hemen hemen her oturumda küresel iklim değişikliği, ekolojik kriz ve sürdürebilirliğin her gün konuşulduğu, tartışıldığı ve çözüm üretilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Küresel ısınma, iklim sistemimizde uzun süreli değişikliklere neden oluyor: 2017 itibarıyla insanların sanayi öncesi seviyelerin üzerinde yaklaşık 1°C'lik küresel ısınmaya neden olduğu tahmin ediliyor.

Geçen 30 yıl, küresel ölçekte 1850’den beri kaydedilen en sıcak ardışık 30 yıl, 21’inci yüzyılın ilk 10 yılıysa en sıcak 10 yıl olarak kayıtlara geçti. İklim krizi ilk defa WEF Küresel Riskler Raporu’nda hem kısa hem de uzun vadede riskler arasında gösterildi. Raporun 10 yıllık geçmişinde, ilk kez en önemli beş uzun vadeli küresel risk ‘çevre’ başlığına odaklandı. Pandemi, fosil yakıtların kullanıldığı ekonomik ve günlük yaşam faaliyetleri karbonsuz bir hale getirildiğinde yaşanacak değişime ilişkin bir simülasyon yapma fırsatı verdi bize… İklim krizinin acil müdahale gerektirdiği söyleminin bu açıdan da haklı olduğu ortaya çıktı. 

Karbonsuz bir ekonomi için alınacak kararların, tıpkı virüsün yayılımını sınırlayan önlemler gibi zaman geçmeden hızlıca yürürlüğe konması gerektiği anlaşıldı. Avrupa Yeşil Mutabakatı; enerji, sanayi, ulaşım ve tarım gibi alanlarda hayata geçirilecek programlarla, 2050’de Avrupa’yı iklim dostu ve karbon-nötr bir kıta haline getirmeyi hedefliyor. Avrupa Komisyonu, bu hedefe yönelik 1 trilyon Euro'luk bir yatırım planı açıkladı. Bu plan, önümüzdeki 10 yıl için ekonominin dönüşümünü finanse etmeyi amaçlıyor. 18 trilyon dolar civarındaki dünya ticaret hacminin üçte birlik kısmını gerçekleştiren AB’de yeni politik kararlar alınması, en büyük ticari ortağı AB olan Türkiye’yi de haliyle yakından ilgilendiriyor. Yeşil Mutabakat’ın Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınma için yeni bir fırsat sunduğunu görmemiz gerekiyor. Bunu gerçeğe dönüştürebilmek için ülke olarak da şirketler olarak da bir yol haritamız olmalı.”


İSO Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Bahçıvan

İSO Meclis Başkanı Okyay, konuşmasının ardından sözü İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’a bıraktı. Bahçıvan, 2000-2019 yılları arasında, dünya genelinde kaydedilen 7000’i aşkın doğal afetin %90’ı iklimle ilgili olduğunu söyledi. Geçen yirmi yıllık dönemde küresel ölçekte doğal afetlerde 1,23 milyon kişi hayatını kaybederken, dünya çapında ise yaklaşık 3 trilyon dolarlık ekonomik kayba yol açtığını belirten Bahçıvan, dünyada yaşanan Covid-19 salgını boyunca, son on iki yıldan beri ilk kez emisyon değerlerinin yüzde 5 oranında düştüğünü ifade etti. Bahçıvan, bu düşüşün ekonomik yapıdaki nitelikli bir dönüşümden değil ekonominin durma noktasına gelmesinden kaynaklandığına dikkat çekti. 

Düşük karbonlu stratejilerin, Covid-19 pandemisinin yarattığı ekonomik daralmaya yanıt olarak sunulacak teşvik paketlerinin merkezinde yer almaması durumunda, çevresel tahribatın devam edeceğini vurgulayan Bahçıvan, başta IMF ve Avrupa Birliği olmak üzere “yeşil kalkınma” söylemlerini son zamanlarda sık duymaya başladıklarını ve bu söylemlerin sonuçlarını ve etkilerini ancak alınacak önlemlerin hayata geçmesi sonrası ilerleyen dönemlerde görebileceklerini ekledi.

Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası’nın, küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisi olduğunu belirten Bahçıvan, Türkiye’de 2020 yılında yağışlarda yüzde 13’lük azalma yaşandığını ve son 40 yılın en kurak altıncı yılını yaşadıklarını kaydetti. Bahçıvan, tüm bölgelerimizde yaşanan bu kuraklıkların; havzaların su verimlerine de yansımasının kaçınılmaz olacağını anlattı.

Bahçıvan, şu anda su azlığı yaşayan Türkiye’nin, su kaynakları konusunda bir önlem alınmadığı takdirde 2030 yılında su kıtlığı yaşayan ülke statüsüne gelmesinin muhtemel olduğunun altını çizdi. Yaşamı tehdit eden bu gelişmeler karşısında daha hızlı ve daha köklü önlemler alma zorunluluğunun ortaya çıktığını belirten Bahçıvan, iklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal afetlerle mücadelenin topyekûn bir çaba gerektirdiğini ifade etti.

Dünyadaki birçok şehir ve ülke için müşterek mesele olan su dağıtım şebekelerindeki kayıplarının, yıllık ortalama yüzde kırklar mertebesinde olduğunu dile getiren Bahçıvan, bunun herkesin üzerinde düşünmesi gereken çok ciddi bir oran olduğunu vurguladı. Bahçıvan, tüm yerel yönetimlerin bu konuyu öncelikli ele alarak, en kısa sürede bu kayıpların önüne geçmesini umduklarını kaydetti.

İmalat sektörünün su kullanımına bakıldığında, gıda, tekstil ve kimyasal üretimi gibi sektörlerin önde yer aldığına dikkat çeken Bahçıvan bu konuda şöyle dedi: “Sanayide su verimliliğini yükseltebilmek için yalnızca bu sektörlerde değil her sektörde birincil su kaynakları yerine atık suyun arıtılıp döngüsel olarak yeniden kullanılması gerekmektedir. Çünkü, çevresel sorunlara ve iklim değişikliğine; kalkınma anlayışlarında, üretim ve sanayi stratejilerinde yer vermeyen ülkelerin uluslararası rekabette kaybedeceği yeni bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ile başlayan, Amerika Birleşik Devletleri’nin Biden yönetimiyle Paris İklim Anlaşmasına geri dönmesi, Çin’in emisyon azaltım taahhüdünde bulunması ile devam eden yeni dönemde; ticaretin kurallarını sürdürülebilir üretim, tedarik ve lojistik belirleyecek. Biz, İSO olarak durumun ciddiyetinin farkındayız.” 

Sürdürülebilirliğin günümüz dünyasında artık lüks bir yatırım değil, aksine büyümenin ve verimliliğinin itici gücü haline geldiğini anlatan Bahçıvan, bu nedenle İstanbul Sanayi Odası’nın 2021 yılında “Sürdürülebilir Üretim” konusunu öne çıkaracak çalışmalara öncelik vereceğini ve bu doğrultuda organizasyon yapısını yenileyeceğini anlattı. Bahçıvan şöyle devam etti:

“İstanbul Sanayi Odası Sürdürülebilirlik Yol Haritamızı belirlemek üzere paydaşlarımızla bir seri toplantılarını bugüne kadar gerçekleştirdik. Tüm tarafların katkılarıyla yolumuza devam etmek üzere Sürdürülebilirlik Platformu oluşturma hazırlığı içerisindeyiz. 12 eğitim konusunu içeren ‘Sürdürülebilirlik Günleri’ eğitim serimizle sanayi kuruluşlarımızın yöneticilerinde bu konuda hassasiyet ve farkındalık oluşturduk. Bu alanda danışman ve akademisyenlerin katılımıyla sabırla güçlü bir ağ oluşturma gayreti içindeyiz. İSO Sürdürülebilirlik Web Sitemizi bu alanda önemli bir bilgi kaynağı olarak yapılandırıyoruz. İSO Sanayi Dergisinde her ay farklı bir sürdürülebilirlik konusunu ele alarak kolektif bilincin oluşturulmasını amaçlıyoruz. Özetle ifade edecek olursam; İnsanlık, pandemi nedeniyle dünya genelinde zorlu bir süreçten geçerken, bu dönem bize; ekonomi, sosyal hayat ve doğanın birbirine ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu bir kez daha gösterdi. Ekonomik olarak büyürken, doğaya bedel ödetmekten vazgeçilen bir dönüşüm sürecindeyiz ve bu süreçte Türkiye sanayisinin yıldızlaşması en büyük hedefimiz ve arzumuz.”


Tarım ve Orman Bakanlığı
Meteoroloji Genel Müdürü
Volkan Mutlu Coşkun

Sonrasında Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun, İSO Meclis Üyelerine gündeme ilişkin bir konuşma yaptı. Coşkun, dünyanın günümüze kadar geçen yaklaşık 4.5 milyar yıllık zaman diliminde, iklim farklı zaman ölçeklerinde doğal nedenlerle sürekli değişime uğradığını söyledi. Jeolojik devirlerdeki değişikliklerin, özellikle buzul hareketler ve deniz seviyesindeki değişimler yoluyla yalnızca dünya coğrafyasını değiştirmekle kalmadığını, ekolojik sistemlerde de kalıcı değişiklikler meydana getirdiğini belirten Coşkun, iklimde doğal nedenlerle meydana gelen bu değişimlerin, iklim değişkenliği olarak tanımlanmaktadır. Binlerce yıl boyunca doğal iklim değişkenliği ile çok sıcak dönemler yaşandığı gibi buzul çağ olarak adlandırılan çok soğuk dönemlerin de yaşandığını anlatan Coşkun, doğal nedenlere ilave olarak sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine neden olan yapay nedenlerin ortaya çıktığını ekledi.

İklim değişikliğine yol açan, insan kaynaklı faaliyetlerin yapay nedenler olarak ifade edildiğine değinen Coşkun, yapay nedenleri; atmosferdeki sera gazı miktarını artıran karbon içerikli fosil yakıtların enerji kaynağı olarak kullanılması başta olmak üzere plansız şehirleşme, yanlış arazi kullanımı, sera gazı yutak alanı olan ormanla kaplı alanların azalması gibi olaylar olarak sıraladı. İnsan kaynaklı sera gazı etkisi nedeniyle meydana gelen küresel ısınmaya ilaveten şehirlerin ısı adası etkisi eklenince iklim değişikliğinin daha da hızlandığını söyleyen Coşkun, ısı ada etkisinin plansız şehirleşmenin bir sonucu olarak güneşli ve sıcak günlerde yoğun nüfusa sahip kentsel bölgelerin çevrelerine göre daha sıcak olması olduğunu açıkladı. 

Türkiye’nin 2020 yılı sıcaklık ortalamasının 14.9°C olarak gerçekleştiğini ve bu değerin 1981-2010 normali olan 13.5°C’nin 1.4°C üzerinde olduğunu açıklayan Coşkun, 2020 yılının 1971’den günümüze değin gerçekleşen 3. sıcak yıl olduğunu anlattı. Coşkun, aylık bazda en fazla sıcaklık anomalileri 3.4°C ile Eylül ayında, 3.2°C ile Ekim ayında gerçekleştiği bilgisini paylaştı. Mevsimsel değerlendirmelerde ise; 2020 yılında tüm mevsimlerin ortalama sıcaklıklarının normallerinin üzerinde gerçekleştiğine dikkat çeken Coşkun, en fazla sıcaklık anomalisinin 2.5°C ile sonbahar mevsiminde gerçekleştiğini belirtti. 

Son yıllarda ekstrem meteorolojik sayılarındaki artış eğiliminin devam ettiğine dikkat çeken Coşkun, “2020 yılında 984 aşırı meteorolojik olay gerçekleşmiştir. Bu olaylar yüzde 30 ile şiddetli yağış/sel, yüzde 27 ile fırtına ve yüzde 23 ile dolu olmuştur. Diğer olaylar ise yüzde 7 ile yıldırım, yüzde 5 ile kar yüzde 2 ile heyelan, don ve yüzde 1 ve daha az oranlarda çığ, orman yangını, kum fırtınası, yüksek sıcaklık ve sis olarak gerçekleşmiştir” dedi. Coşkun şöyle devam etti: 

“Ülkemiz, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında ifade edildiği üzere, iklim değişikliğine karşı en hassas ve iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer almaktadır. Akdeniz havzasında ve ülkemizde gerçekleşen iklim değişikliği etkileri ve beklenen gelecek öngörüleri benzeşmektedir. Son on yıldaki sıcaklık artışı Dünyadaki arıtışa benzer şekilde yaklaşık 1°C’dir. Ülkemizi çevreleyen denizlerimizdeki deniz suyu sıcaklıklarında da yaklaşık olarak ortalama 0.8°C artış görülmektedir. Sıcaklık artışlarına benzer şekilde meteorolojik ve iklimsel karakterli doğal afetlerde de artış görülmektedir. Ülkemiz, bu afetlerin oluşturduğu ekonomik kayıplardan etkilenmektedir.”

İklim değişikliğine karşı bireysel ve kurumsal olarak alınacak tedbirlere değinen Coşkun, bu tedbirleri şu şekilde açıkladı:

“Küresel ısınma ve iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ya da önlenmesi kapsamındaki çalışmalar kısa vadede yürütülecek çalışmalar değildir. Her ülke kendi imkanları çerçevesinde iklim değişikliği azaltım ve iklim değişikliğine uyum çalışmalarını yürütmektedirler. Gerek azaltım gerekse uyum çalışmaları kapsamında ilgili kurum, kuruluş ve yerel yönetimler konuya ilişkin eylem planlarını oluşturmaktadırlar. Bu çalışmaların en önemli unsurları sürdürebilir tarımsal üretim, gıda ve enerji güvenliğidir. Bireysel olarak alınacak önlemler açısından en önemli husus; iklim değişikliği ile mücadele ve aynı zamanda ülke ekonomisine katkı sağlaması noktasında tasarruf ve geri dönüşüm kültürünü hayatın her aşamasına yerleştirmektir. Enerji tasarrufu, toplu taşımanın, elektrikli araç ve bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyon miktarlarının azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Su tasarrufu yapmak azalan su kaynaklarımızı koruyacak, geri dönüşüm ve tekrar kullanma ise üretim için gereken enerji ve su miktarını azaltacaktır. Bunlara ilave olarak; sera gazlarının en önemli yutak alanları olan orman alanlarının arttırılması iklim değişikliği ile mücadeleye önemli katkı sağlayacaktır.”

Konuşmaların ardından İSO Meclis Üyeleri söz alarak ana gündem maddesi hakkındaki görüşlerini paylaştı. İSO Meclis Üyelerinin soruları Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun tarafından yanıtlandı. 

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan'ın Konuşma Metni Attach