İstanbul Sanayi Odası, Cumhuriyetin 100. Yılının Son Meclis Toplantısını Coşkuyla Yaptı

  • Diğer Haberler
ekim_meclis_manset_0-2

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ekim ayı olağan toplantısı, “Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında Yeni Nesil Sanayi İçin Önceliklerimiz Neler Olmalı?” ana gündemiyle Odakule Fazıl Zobu Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi. İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz’ın başkanlık ettiği, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı Cumhuriyetin 100. Yılının son toplantısı coşku içinde geçti.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ndan önceki son Meclis Toplantısı olan ve Cumhuriyet’in 100. Yılı temasıyla gerçekleştirilen toplantıda Gazeteci Servet Yıldırım moderatörlüğünde Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin ve Yazar/Danışman Evrim Kuran’ın konuşmacı olarak yer aldığı bir de panel düzenlendi.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, meclis gündemine ilişkin yaptığı konuşmasında “Günümüzde ülkelerin rekabet gücü, mal ve hizmet üretimlerinin ötesinde, bunların ne ölçüde ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer taşıdığına bağlı hale gelmiş durumda. Üretimde yüksek teknoloji payının halen son derece düşük olması, Cumhuriyetin yeni yüz yılında en önemli hedefimizin ileri teknolojiye dayalı katma değerli üretimi artırmak olması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.

İSO Yönetim Kurulu Üyeleri ve İSO Meclis Üyeleri’nin katıldığı Meclis Toplantısı’nı basın mensupları da takip etti. Ekim ayı Meclis Toplantısı öncesi, İSO’nun Cumhuriyet’in 100. Yılına özel olarak Odakule Pasajı’nda ülke sanayisinin ve mesleki eğitimin 100 yıllık gelişimini anlatan “İz ve Miras” isimli dijital serginin açılışı yapıldı. Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın da katıldığı serginin açılışı kurdelesi İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ve Meclis üyelerinin yağun katılımıyla kesildi.

İSO Ekim ayı Meclis Toplantısı’nın açılışı, sembolik olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1934 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) yapmış olduğu sanayi yatırımlarını anlatan konuşmasının video gösterimiyle yapıldı. Açılış konuşmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyet’in kurulmasında büyük emekleri olan tüm silah arkadaşları ve şehitler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.

İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz, ekim ayı Meclis Toplantısı’nın gündemine ilişkin yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:


İSO Meclis Başkanı
Ender Yılmaz

“Bugünün ve geçmişin geleneksel sanayi üretiminin, doğal kaynakları aşırı tüketme ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yaratma eğiliminde olduğu açıkça görülmektedir. Ancak, yeni nesil sanayi en başta sürdürülebilirlik ilkesini merkezine alıyor. Kaynakları verimli kullanma, atık yönetimi ve karbon ayak izini azaltma gibi sürdürülebilirlik hedefleri, yeni nesil sanayinin temel öncelikleri arasında yerini uzun zamandır almış gibi görünüyor. Büyük veri analizi, nesnelerin interneti (IoT), ve yapay zekâ gibi teknolojiler, üretimde hız ve kesinlik sağlarken diğer taraftan, dijital dönüşüm nitelikli iş gücünü, eğitimi ve iş süreçlerini optimize etme gerekliliğini de beraberinde getiriyor.

Tabii bu durumun dijitalleşme aşamalarında veri ve teknolojiye yatırım süreçlerini daha verimli ve akıllı hale getirdiğini söyleyebiliriz. Yenilikçi bir yaklaşımla avantajlı ve rekabetçi olmanın öncelikli anahtarı; sürekli bir inovasyon gereksinimine de ihtiyaç duymaktadır. Bir başka yaklaşım ise pazar taleplerine hızlı uyum sağlama ve yeni ürün geliştirme yeteneği, işletmelerin rekabetçi kalmalarının önünün açılacağı anlamına gelecektir. Bu inovatif durum etkisi hem ürün geliştirme süreçlerini hem de iş modelini yeniden yapılandırmaya ve yeniliklere açık bir dönüşüme olanak sağlıyor. Geleneksel sanayi faaliyetlerinin, doğal kaynakları aşırı tüketme, atık üretme ve çevre üzerinde olumsuz etkiler yaratma eğiliminde olduğu hepimizce malumdur.”

İSO Meclis Başkanı Ender Yılmaz, daha sonra gündeme ilişkin konuşmasını gerçekleştirmek üzere İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ı kürsüye davet etti. Güncel gelişmelerden gelecek hedeflerine kadar değerlendirmeler yapan İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, “100 yıldır her ekim ayının sonunda millet olarak güzel bir heyecan yaşıyoruz. Bu heyecanımızın kaynağı; milli iradenin ve halkın yönetime katılımının önünü açan Cumhuriyetimizin bu topraklarda kurulmuş olmasıdır. Pazar günü kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı, sadece bir kutlama değil, bize bu yurdu ve bağımsızlığımızı armağan edenlere gösterdiğimiz bir vefa ve şükran örneğidir. Şunu hiç unutmayalım. Bizleri 100 yıldır huzur ve barış içinde bir arada tutan en kıymetli ortak bağ ve değerimiz Cumhuriyettir. 100 yıldır etrafımızdaki ateş çemberinin ortasında barış içinde yaşıyorsak bu Cumhuriyetimiz sayesindedir. Bu anlayıştan hareketle; Cumhuriyetimizi korumak, yaşatmak hepimizin önceliği olmalıdır. Biz İSO olarak bunun bilincindeyiz. 1973 yılında Cumhuriyet’in 50’nci yılına tanıklık etmiş olan o zamanların 21 yaşındaki genç İSO’su bu yıl Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına etkinlikleri ve coşkusuyla tanıklık ediyor. Cumhuriyet Bayramı’nı şimdiden kutluyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve aziz şehitlerimizi saygı ve rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum.” diye konuştu.


İSO Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Bahçıvan

Cumhuriyet’in 100’üncü yıl kutlamaları kapsamında Odakule pasajında hazırlanan serginin açılışının yapıldığını kaydeden Bahçıvan konuşmasına şu sözleriyle devam etti:

“Bu hafta sonu ‘Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılı’ başlıyor. Geride kalacak olan yüzyılı herkes kendi açısından bir muhasebeye tabi tutarak; geleceğe dair öncelikler ve yol haritaları belirlemeye çalışıyor. Bizim de sanayiciler olarak bunu yapmamız kaçınılmaz bir zorunluluk. Bu ayki meclis toplantımızın ana gündem maddesi de bunu ortaya koyuyor. Sadece geçen 100 yılda değil son 200 yılda Türkiye’de iktisadi büyümenin dünya ortalamalarına yakın, buna karşılık insani gelişmenin dünya ortalamalarının altında kaldığını bugün aramızda bulunan kıymetli konuğumuz Sayın Şevket Pamuk, sizlerle de paylaştığımız değerli kitabıyla ortaya koyuyor. Sayın Pamuk, Türkiye’de uzun vadeli iktisadi gelişmenin niçin dünya ortalamalarının üzerine çıkamadığını da sorguluyor. 200 yıldır patinaj yapıyoruz. Bu patinajdan kurtulmak için salt ekonomik büyüme, rakamlar ve niceliksel değerlere dayalı egemen anlayışı artık ivedilikle terk etmeliyiz. Yeşil ekonomiye dayalı bütünsel kalkınma, teknoloji odaklı yüksek katma değerli üretim, Ar-Ge, tasarım ve dijitalleşme, verimlilik ve ölçek ekonomisi, nitelikli eğitim ve nitelikli insan gücü Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında önceliklerimiz olmalıdır. Bu konular ve öncelikler bir süredir ülkemizin gündeminde ve tartışılıyor da. Burada önemli olan nokta konuşulanları uygulama ve pratiğe geçirmek olmalıdır. Aksi takdirde kendimizi aynı kelimelerin tekrar tekrar döndüğü bir kısır döngünün içine mahkum etmiş oluruz.”

Uluslararası kuruluşların, zayıf büyümenin sadece birkaç yılla sınırlı kalmayacağını daha uzun soluklu olabileceği yönünde uyarılar yaptığının altını çizen İSO Başkanı Bahçıvan özetle şunları söyledi:

“Dünyada enflasyon oranları, hala hedeflerin üzerinde. Bugünlerde küresel ekonomi zayıf büyüme-yüksek enflasyon sorunuyla mücadelesine devam etmek durumunda. Üstelik uluslararası kuruluşlar, zayıf büyümenin sadece birkaç yılla sınırlı kalmayıp, daha uzun soluklu olabileceği yönünde uyarılar yapıyor. Ülkemizde de 2023 yılını nispeten yüksek bir büyüme ile kapatacağımız açık. Ancak, büyüme kompozisyonumuzun kırılganlıklarımızı artırdığını da unutmamamız gerekiyor. Sanayi üretimi ve ihracatın zayıf, özel tüketim ve ithalatın canlı seyrettiği dengesiz görünüm sürüyor. Bunun cari açık ve enflasyon tarafındaki yansımalarını yaşamaya devam ediyoruz. Tüm bunlara depremin kamu mali dengeleri üzerinde yarattığı baskıyı da eklememiz gerekiyor. Yeni ekonomi yönetimimiz, başta para politikası olmak üzere ekonomi politikalarında köklü değişikliklere gitti ve yeni bir yol haritası ortaya koydu. En net ifadesini Orta Vadeli Program’da gördüğümüz bu yol haritasını tek cümlede özetlemek istersek; ‘Büyüme ve istihdamda ağır bedeller ödemeden, enflasyon ve cari açık gibi kırılganlıkların azaltılmasıdır’ diyebiliriz. Böylesi zor bir hedefi başarabilmek için, en başta büyümeye dış talep ve üretken yatırımlardan gelen katkının artırılması, özel tüketim harcamalarının ise daha ılımlı düzeylere çekilmesi gerekiyor. OVP’de de bu hedefin altının kalın şekilde çizildiğini görüyoruz. Ayrıca yılbaşı yaklaşırken çalışanların ücret artışları konusu gündemde ön sıralarda yerini alıyor. Adeta toto oynar gibi asgari ücretin ne kadar olacağına dair bahisler de alınmaya başladı. Bu konuda sadece çalışanların değil üretim hayatımızın ve işletmelerin içinde bulunduğu zorlu koşullar da dikkate alınmalı. Rasyonellikten uzak, popülist söylem ve yaklaşımlara dayalı ücret artışı zor dönemden geçen ekonomi ve üretim hayatımızı olumsuz etkileyerek içinden çıkılması daha zor ve daha büyük sorunlar doğuracaktır.”

Para politikasının yapısal sorunları tek başına çözme gücüne sahip olmadığına vurgu yapan Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Para politikasından ancak, ihtiyaç duyduğumuz reformları hayata geçirebilmek için uygun ortamı yaratmasını bekleyebiliriz. Bu açıdan baktığımızda, enflasyonda kalıcı iyileşmeyi sağlarken diğer taraftan gelir düzeyimizi gerçekçi şekilde artıracak ve dış pazarlarda rekabet gücümüzü iyileştirecek temel unsur, yüksek ve kalıcı verimlilik artışlarıdır. Dünyanın içinden geçtiği yeşil ve dijital dönüşüm sürecinin yol açtığı büyük ölçekli yatırım ihtiyacı düşünüldüğünde sanayimizin ölçek sorununun da en önemli yapısal sorunlarımız arasında yer aldığı açıktır. Özetle, para politikasındaki değişimin meyvelerini vermesiyle oluşacak iklimden en iyi şekilde yararlanarak sanayimizin düşük verimlilik ve küçük ölçekli üretim sorunlarına dikkatle eğilmeliyiz.”

Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı’nda Türkiye için güçlü bir sanayi ülkesi olmasının hedeflendiğini dile getiren İSO Başkanı Bahçıvan, “Cumhuriyetin yeni yüz yılında en önemli hedefimizin ileri teknolojiye dayalı katma değerli üretimi artırmak olması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Küresel ölçekte büyük değişimler yaşanırken, bir yandan da dijitalleşme ve yeşil dönüşümün üretim teknolojilerinde sağladığı gelişmeler dolu dizgin ilerliyor. Teknoloji odaklı üretimin önemi artıyor. Bu sebeple küresel anlamda rekabetçi olabilmek için sanayinin, daha yeşil, daha döngüsel ve daha dijital bir yaklaşımı benimsemesi gerekiyor” dedi. Bahçıvan özetle şunları söyledi:

“21. yüzyıl pek çok alanda olduğu gibi üretim ve sanayi anlayışında da büyük değişimleri beraberinde getiriyor. Bu yüzyılın üretim ve sanayi anlayışı eskisinden gerçekten çok farklı. Ucuz işgücü ve ucuz ham maddeye dayanan eski üretim tarzı, yerini artık temel unsuru bilim ve teknolojiye dayalı yüksek katma değer olan bir sanayiye bırakıyor. Günümüzde ülkelerin rekabet gücü, mal ve hizmet üretimlerinin ötesinde, bunların ne ölçüde ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değer taşıdığına bağlı hale gelmiş durumda. Türk sanayi sektörünün, son yıllarda teknoloji yoğunluğu düşük olan sektörlerin ağırlıkta olduğu bir yapıdan orta ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin üretildiği bir yapıya doğru evrildiğini görüyoruz. Bu gelişme memnuniyet verici olmakla birlikte, üretimde yüksek teknoloji payının halen son derece düşük olması, Cumhuriyetin yeni yüz yılında en önemli hedefimizin ileri teknolojiye dayalı katma değerli üretimi artırmak olması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Küresel ölçekte büyük değişimler yaşanırken, bir yandan da dijitalleşme ve yeşil dönüşümün üretim teknolojilerinde sağladığı gelişmeler dolu dizgin ilerliyor. Teknoloji odaklı üretimin önemi artıyor. Bu sebeple küresel anlamda rekabetçi olabilmek için sanayinin, daha yeşil, daha döngüsel ve daha dijital bir yaklaşımı benimsemesi gerekiyor. Özellikle en önemli pazarımız Avrupa Birliği’ndeki gelişmeler çerçevesinde iklim değişikliği ile mücadelede atılacak adımların aciliyeti daha da artırıyor. Bu doğrultuda, ülkemizin 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefini belirlemesi, İklim Kanunu başta olmak üzere devletin en üst kademelerinin inisiyatifinde yürütülen çalışmalar da uluslararası rekabete dayalı sanayi sektörünün karbonsuzlaşması yolunda önemli adımlar olarak ön plana çıkıyor. Bu kapsamda özellikle 2024-2026 dönemine ilişkin Orta Vadeli Program'ın (OVP) öncelikli yapısal reform alanları arasında ‘Yeşil ve Dijital Dönüşüm’ün de yer alması ülkemizin vizyonunu ortaya koyması açısından çok değerli. Ayrıca Program’ın yerli üretimi teşvik etmesi ve teknolojik dönüşüme odaklanması da sanayimiz adına önemli gelişmeler olarak görüyoruz.”

Sanayinin katma değeri yüksek ürünleri üretebilmesi ve bunun için gerekli teknolojik dönüşüm ve atılımı yapabilmesi için nitelikli iş gücüne ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dijitalleşme, yapay zeka, robotik teknolojiler ve yeşil dönüşüm başta sanayi sektörü olmak üzere tüm sektörlerde nitelikli iş gücü tanımını hızla dönüştürmekte. Hatta beyaz yaka ve mavi yaka kavramlarına ek olarak robotları ifade eden metal yaka kavramı da çalışma hayatı literatürüne girmiş durumda. İşte bu nedenle, teknolojik gelişmelere ve küresel gelişmelere paralel olarak hızla değişen ve gelişen iş gücünün yetiştirilmesi için kapsamlı bir eğitim reformuna ihtiyacımız var. Bu reform kapsamında, geleceğin eğitim ihtiyaçları okul öncesinden yüksek öğrenime kadar net ve kapsayıcı bir şekilde belirlenmeli ve eğitim planlaması buna göre yapılmalıdır. Eğitimde sanayimizi ilgilendiren önemli konulardan biri de mesleki eğitim. İş dünyamıza nitelikli iş gücü yetiştirilmesinde en önemli kurumlardan biri olan mesleki eğitimin güçlendirilmesi ve sanayimiz ile yakın iş birliği içinde yürütülmesi en büyük önceliklerimiz arasında.”

Türkiye’nin yakın coğrafyasında kan, gözyaşı ve barut kokusunun maalesef hiç eksik olmadığını kaydeden İSO Başkanı Bahçıvan, İsrail-Filistin savaşı hakkında, şu konulara dikkat çekti:

“1948 ve 1956 Arap-İsrail savaşlarından sonra 1967, 1973 Arap-İsrail savaşları. 1979’da Afganistan’ın işgali, 1980’de başlayan 8 yıllık İran-Irak savaşı, 1991’de Birinci Körfez Savaşı, 1990’ların başında Bosna Savaşı, Kafkasya’daki Dağlık Karabağ Savaşı, 2003 yılındaki İkinci Körfez Savaşı ve Irak’ın işgali, 2011 yılında başlayan Suriye Savaşı ve onu takip eden Libya İç Savaşı. 2022 yılında başlayan Ukrayna’daki savaş ve 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze’de patlak veren savaş. Bu son savaş, diğerlerinden çok farklı ve nereye evrileceği belli olmayan adeta çok bilinmeyenli bir denklem gibi olmanın yanı sıra dünya tarihinde ciddi bir kırılmayı da gösteriyor. Savaşın da bir hukuku ve ahlakı olmasına rağmen; İsrail maalesef toplumların en savunmasız kesimleri olan çocuk, kadın, yaşlı ve masum sivilleri ayırmadan, hastane ve ibadethaneler de dahil olmak üzere vurup geçiyor. Gazze’deki çatışmalar sadece yerel dinamikler ve süreçler üzerinden değerlendirilmemeli. Küresel hegemonya mücadelesi, ABD, AB, Çin ve Hindistan bağlantılı küresel tedarik zinciri ve lojistik ağlarını yeniden yapılandırmayı amaçlayan koridor projeleri, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarını paylaşma mücadelesi bu olayı değerlendirirken dikkatlerden kaçmamalıdır. Ama şunu özellikle vurgulamak isterim ki insan hayatından daha değerli hiçbir şey olamaz. Uluslararası hukuku, modern dünyanın büyük mücadeleler sonucunda kazanılan yerleşik norm ve değerlerini tanımayan İsrail’i şiddetle kınıyorum. Bu kötü, ürkütücü gidişata dünyanın ve tüm insanlığın dur demesi lazım. Yangına körükle gidilmesi halinde çivisi çıkmış bir dünya görüntüsü eşliğinde; barış maalesef her yerde tehlike altına girecektir. Tüm taraflar için şunu özellikle vurgulamak isterim ki; öfkeyle, kutuplaştırmayla, ötekileştirmeyle, yabancı düşmanlığıyla, bağnazlıkla, akıl tutulmasıyla kimse bir şey kazanamaz. İsrail’i devlet olarak kınarken; ne antisemitizme, ne de İslamofobiya’ya asla prim verilmemelidir. Bu yapılmadığı takdirde küresel siyasi tımarhaneden başka bir gelecek insanlığı beklemeyecek. Büyük bir üzüntü yaşadığını bildiğim tüm sanayicilerimiz adına savaşın kısa sürede bitirilerek; kalıcı bir barış ve huzurun coğrafyamızda hakim olmasını diliyorum.”

Yapılan açılış konuşmalarının ardından İSO ekim ayı Meclis Toplantısı, Gazeteci Servet Yıldırım moderatörlüğünde Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin ve Yazar/Danışman Evrim Kuran’ın konuşmacı olarak yer aldığı panel ile devam etti.


Boğaziçi Üniversitesi
Ekonomi Bölümü Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, panelde yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

“Modern sanayi dediğiniz şey aslında insanlık tarihinde yeni bir şey. 200 yıllık bir tarihi var. Bu 200 yıllık ilk 100 yıllık da bugünün gelişmiş ülkeleri sanayileşmiş, ikinci yüzyılda ise bugünün gelişen ülkeleri türkiye'de dahil olmak üzere sanayileşmeye başlamışlar. Bugün geri dönüp baktığımızda son 200 yılda sanayileşmede başarılı olmuş her ülkede başarı, özel sektörle devletin iş birliği sayesinde mümkün olmuş. Devletin başarılı bir iş birliği yapmadığı, yapamadığı yerlerde başarı mümkün olmamış. Örneğin devletin ekonomide yeri olmaması, sanayide yeri olmamasını savunan Amerika Birleşik Devletleri, bugün tekrar iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve sonra Çin’le mücadele konularında gördüler ki devlete ihtiyaç var. Onun için sanayide devletin yeri bugün tekrar ilgi konusu ve vurgu konusu. Ama tabii önümüzdeki dönemde Türkiye'de de daha sanayide daha başarılı daha olumlu bir yere geleceksek, bu özel sektörle devletin iş birliği ile mümkün olacak diye düşünüyorum. Burada önemli olan nasıl bir devlet? Hangi devlet? Ne tür bir iş birliği konuşuyoruz? Sanayinin desteklenmesinde başarılı devlet denildiği zaman devletin ne kadar büyük olduğu değil, ne kadar etkili olabildiği önemli.”


Yazar/Danışman Evrim Kuran

Yazar/Danışman Evrim Kuran yaptığı konuşmada şu konulara değindi:

“Genç istihdamı çok önemsiyorum ve ben kendimi bildim bileli hem aynı şeylerden bahsediyoruz. Bunlardan bir tanesi üniversite sanayi iş birliği. Bizim artık bu klişeleri aşmamız gerekiyor. Bugün dünya genelinde yaşanan yetenek kıtlığı sadece Türkiye’ye has bir problem değil. Gençlerin iş beğenmediği klişesini de bir kenara bırakmamız gerekiyor. Burada mesele gençler iş beğenmiyor değil. Dünya genelinde bugün çok enteresan bir yetenek kırklığı yaşanıyor ve son 17 yılın en yüksek seviyesinde dünyada yetenek kıtlığı. Yetenek kıtlığı ne demek yani? Sanayicilerin aradığı insan kaynağına erişememe ihtimaliniz. Her geçen yıl düşmüş ve 17 yılında dünyanın en derin aşamasına gelmiş. Şöyle söyleyeyim, dünyada 4 işverenlerden 3’ü aradığı yeteneğe ulaşamıyor. Robotlar geleceklerdi, onlara yaptırırız işi tam olarak işlemiyor çünkü biz birlikte yapacağız. Türkiye demografik, olarak çok genç bir ülke. Türkiye'de 53 milyon 40 yaşın altında genç birey var. En son genel seçimlerde 7 milyon z kuşağı oy kullandı. Özetle şunu söylemeye çalışıyorum, bu kadar genç bir coğrafyada maalesef Türkiye de yetenek kıtlığı ve payına düşeni alıyor. Türkiye'de de hala aradığımız yeteneklere ulaşılamıyor.”


Microsoft Türkiye
Genel Müdürü
Levent Özbilgin

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Levent Özbilgin de panelde yaptığı konuşmada özetle şu konulara değindi:

“Sanayide en büyük sorun kültür. Sanayide teknoloji ciddiye alınmıyor. Bu kültürü değiştirmemiz gerekiyor. Bizim teknoloji etrafında katma değer üretmemiz gerekiyor. Şu anda teknoloji alanında tarihi bir kırılma yaşanıyorken, bizim geri kalmamamız büyük önem arz ediyor. Yani strateji yapıyoruz, yatırım diye yapıyoruz ama içinde olduğumuz şirketin ya da toplumun ya da tam devletin bir kültürü var ve biz ne kadar strateji yaparsak yapalım o kültürü bunu bastırıyor. Benim en büyük gördüğüm problem şu anda sanayimizde bir an önce ayırt edilmesi gereken sorun kültür sorunu. Muazzam bir kültür problemi olduğunu görüyoruz. Yani çok net söylemek için sanayici kazandığı paranın sadece yüzde 0,3 üçünü teknolojik gelişmelere harcıyor. Yani önümüzdeki 10 yılda çok net söyleyebilirim, bu tabloda sadece uluslararası pazarlarda değil iç pazarda da rekabet edemeyecek bir konuma gelecektir. Bundan dolayı bu kültür değişimini çok önem veriyorum.”


Bilkent Üniversitesi
Ekonomi Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Hakan Kara

Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara panelde yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

“Enflasyon problemi Türkiye’nin önündeki en önemli engel. Bunu çözmemiz gerekiyor. Cumhuriyet tarihinde belli dönemler hariç hep yüksek enflasyonla yaşadık. Enflasyonu neden düşüremiyoruz, bunu düşünmeliyiz. Enflasyonu düşürmek isteyip de düşüremeyen tek ülke yok dünyada. Hane halklarının tasarruf biçimine baktığımızda, enflasyona korunaklı araçlara yatırım yapıldığını görüyoruz. Enflasyonla yaşamaya alışmışız. Böyle bir ortamda enflasyonu düşürmek için toplumsal mutabakat sağlamamız gerekiyor. Yapısal problemleri parasal araçlarla çözmeye çalışıyoruz. Kur veya faiz üzerinden kalkınmaya çalışıyoruz. Sadece kur veya faizle bu iş olmaz. Çünkü sonrasında düşük faizin faturası başka yerlerden çıkıyor. Rekabetçi kur anlayışından uzaklaşıp değer yaratmaya odaklanmamız gerekiyor. Yeni dönemde bir iktisat politikası tasarlanacaksa, bunun uzun vadeli bir perspektifle, yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeyi göz önüne alarak şekillendirmemiz gerekiyor.”

Düzenlenen panelin ardından İSO ekim ayı Meclis Toplantısı, İSO Meclis Üyeleri’nin de gündeme ilişkin değerlendirmeleri ve panelistlere yönelttikleri sorularla devam etti. Panelistlerin gelen soruları yanıtlamasının ardından ekim ayı olağan Meclis Toplantısı sona erdi.